parapsikoloji,kuantum,düsünme,bilim,islam,ilim,tasavvuf gibi konularda iceriklerin paylasıldıgı bir ortam..

test

Son Yazılar

Post Top Ad

Your Ad Spot

8 Mart 2015 Pazar

Kendi olmak ve “sıradanlaşmak”


Genel bir prensibi kabullenmekte pek zorlanmayız: Herkes bir şeyleri diğerlerine göre daha “rahat” yapar; ve o işi yaparken doğal olarak çok daha üretken ve verimlidir. Gerek doğuştan, gerekse erken çevremizin sağladığı imkanlardan gelen yeteneklerimizin benzersiz bir kombinasyonuna sahip bireyler olarak bir çoğumuz diğerlerinden çok farklı ve yeganeyizdir. Kimisi, minicik ses frekanslarını dahi birbirinden ayırabilecek bir işitme donanımıyla, kimisi en karmaşık beden hareketlerini kolayca yapabilecek bir beden ve vücut yapısıyla, kimisi de insanları bir bakışta anlayabilecek bir empati yeteneğiyle dünyaya gelmiş olabilir. Yahut bu sıradışı becerilerinin önemli bir kısmını yaşamlarının ilk yıllarında kendilerine kısmet olan sosyal çevrenin etkileri sonucunda istemsiz olarak edinirler. Bu insanların hayatlarında yapabilecekleri en kolay işler de işte bu hazır yeteneklerinden azami düzeyde istifade edebilecekleri alanlardır. “Bir şeyi yaparken mutlu ve verimli olabiliyorsanız, o iş için dünyaya gelmiş olma ihtimaliniz yüksektir” desek, herhalde çok yanlış bir çıkarım olmaz. Fakat bir çoğumuz, özellikle eğitim ve sosyal etkileşim süreçlerinde, sınırlı sayıdaki seçeneklerden bir tanesine uyum yapmaya zorlanır, çoğu zaman bize hiç uygun olmayan alanlarda başarılı olmaya mecbur bırakılırız. Moda, medyatik pompalamalar ve geçici popüler heveslerin sevkiyle, hiç bir zaman derinleşme imkanı bulamayacağımız nice uğraşla, nice bilgi biçimi ile zaman harcamak durumunda kalırız. Bu dünyadaki her insan gibi “benzersiz” olduğumuzu bize pek kimseler hatırlatmadığı için, şu sonsuz olasılıklar evrenini bir kaç başarı formülüne indirgeyen hazır-lop paketler yüzünden, ekserimiz mutsuz ve sıkıntılı bir hayatın içinde bulur kendini. Heveslerimiz de böyledir; ne olduğumuzu bilmeden, ne olacağımızı hayal etmeye başlamış buluruz kendimizi...

Gördüğüm genel bir manzarayı sizinle paylaşayım: Bir tek işte en iyi olmak için hayatından büyük fedakarlıklar yapan çok insan var. Uzaya robotlar göndermekten tutun, elindeki müzik aletini neredeyse konuşturmaya varana kadar, insan kabiliyetlerinin sınırlarını zorlayarak elde edilen nice başarılar görürüz her gün. Bunların hepsi de insandır ve potansiyelleri içinden bir tanesini seçerek gerçekleştirme yolunda bir kader çizgisi takip etmişlerdir. Ödüllerden, konserlerden, alkışlardan, takdir ve teşekkürlerden sonra kendi yaşamına çekilen o “sıradışı” insan ne yapar peki? Ne yapacak, sizin-benim gibi, her faninin dertleri onda da mevcuttur ve o dertleri ile başbaşa kalır. Belki maddeten bir çok sorunu, geçici bir zaman için de olsa, hallolmuş görünür; ama şimdi daha büyük bir derdi vardır onun: Yaşamının geri kalanı ile ne yapacaktır? Yaşama sanatı hakkında bilgi sahibi midir acaba? Kendi ile başbaşa kaldığında, etrafındaki gerçek aile ve dost meclislerinde mutluluğu tadacak mecali kalmış mıdır? Eğer bunları yapabiliyorsa, biliniz ki çok nadir ve seçkin bir örnek ile karşı karşıyasınızdır. Zira günümüzün yaygın “batı menşeli” toplumsal kabullerinden birisi olan “başarı ve sıradışılık” ülküsü, hayatın erken dönemlerinde elde edilip yerleşmesi gereken o eşsiz “yaşam bilgisi”nin sarfını gerektirecek kadar derin bir yoğunlaşma ister. Ardından edinilen yeni yaşam ise, içinde hiç kimsenin nasıl yaşayacağını pek bilemeyeceği bir muammadır. Biyolojik olarak en fazla 150 kişilik bir çevreyle baş edebilecek bir zihinle, bazen bütün ülkede, bazen bütük dünyada tanınan, bilinen biri olma arasındaki tezatı yenebilecek bir zihin bulabilmeniz, işte bu nedenle çok zordur.

kaynak: http://sinancanan.blogspot.com.tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar

Post Top Ad

Your Ad Spot

Sayfalar