parapsikoloji,kuantum,düsünme,bilim,islam,ilim,tasavvuf gibi konularda iceriklerin paylasıldıgı bir ortam..

test

Son Yazılar

Post Top Ad

Your Ad Spot

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Düşünceler Nerede Oluşur?

Düşünceler Nerede Oluşur?

Beyniniz elbette bir harikadır. Fakat bazı bilişsel bilim insanları vücudunuzun yardımı olmadan beyninizin herhangi bir yerde olmayacağını tartışıyorlar.
                                                                                                

Büyük düşünürüz. Sesli düşünürüz. Kalıpların dışında düşünürüz. Hızlı düşünüp anında tepki veririz. Fakat yapmadığımız şey tamamen kafamızın içinde düşünmektir. Düşünceler beynimizle sınırlandırılmamıştır – vücudumuza açılan bir ağ boyunca akmaktadırlar. Belkide bazen karmaşık düşünce ihtiyacı bertaraf ediliyordur.
Vücudumuzla birlikte düşünürüz kavramı – bedenlenmiş biliş olarak adlandırılan bir alanın şaşırtıcı sonucu – uzun zamandır var olan görüşlere şiddetle karşı çıkıyor.  Erken bilişçi psikologlar düşünceyi beynin içinde ikamet eden bir aktivite olarak tanımladılar: Duyusal data gözlerden ve kulaklardan, parmaklardan ve dirsekten gelir ve zihin bu sinyalleri düşünme adını verdiğimiz bedenden ayrılmış ifadelerine dönüştürür.
Elbette, vücut bilgisayarın fare ve klavye aracılığıyla bilgileri topladığı gibi duyusal bilgileri toplar, fakat bilişin geleneksel bakışına göre, düşünmeyi gerçekleştiren beyindir.
Fakat geçtiğimiz on yılda yapılan düzinelerce çalışma bu bakışa meydan okuyor. Bunun yerine düşüncelerin bedensel deneyimle ayrılmaz bir şekilde bağlı olduğunu öne sürüyor. Toronto Üniversitesi’nden Spike Lee’nin ortaya koyduğu gibi, bedensel haller “dışarıdan gelen şeyler değildir – onlar düşünme prosesinin parçalarıdır.”
Bir çalışmada, Lee ve meslektaşları gönüllüleri farklı kokulara maruz bıraktılar. Bunu yaptıklarında, bir balık kokusu esintisinin şüphe duygularını çağrıştırdığını farkettiler; benzer şekilde, araştırma katılımcıları şüpheci davranan başka bir insana maruz bırakıldığında, balık kokusunu daha iyi saptayabiliyorlardı.
Bedenlenmiş bilişselliği ispatlayan bulguların çeşitliliği etkileyicidir. Küçük bir örnek: Yukarı bakmak, güçlü olan diğer insanları zihne çağırmak için insanları dürter, aşağı bakmak rütbece daha yüksekte olduğumuz insanları düşünmeyi harekete geçirir.
İnsanlar, kendilerine sunulan bir dilekçe daha ağır bir taşıma panosu üzerinde uzatılmışsa, hafif olana göre daha önemli olduğu konusunda hüküm verirler. Yüksek vuruş ortalamasına sahip beyzbol oyuncuları topu zayıf vuruculara göre daha büyük algılarlar. Ve alın kırışıklığını engelleyen Botoks enjeksiyonu aynı zamanda insanların kızgınlık ve üzgün olayları açıklayan cümleleri kavrayışını da yavaşlatır.

Düşünmek Yapmak İçindir

Bazı bilişsel bilim insanları, daha derin ve daha radikal birşeye işaret eden bir kanıtı tartışıyorlar. Düşünceyi etkileyen sadece vücutlarımız değildir: Düşünce kendisi eşzamanlı olarak beyin, vücut ve etrafımızdaki çevrede yer alan bir sistemdir.
Esasında, temel olarak dünyayı çevremize olan rol kabiliyeti açısından algılıyoruz, diyor Sabrina Golonka, Leeds Metropolitan Üniversitesi, İngiltere’den bir kavramsal psikolog. “Dünyayı inçler ve metrelerle görmüyoruz – dünyayı kol birimleri ya da bacak uzunluklarıyla görüyoruz” diyor.
Bir çalışmada, Virginia Üniversitesi’nden araştırmacılar gönüllülere bir tepeye aşağıdan bakıp ne kadar yükseklike olduğunu tahmin etmelerini istediler. Gönüllüler tepeye çıkmak için fiziksel olarak ne kadar elverişli olduklarına göre cevap verdiler: Ağır bir sırt çantası giyiyorlarsa daha dik olarak olarak oyladılar, ve benzer şekilde, atletler fit olmayan günüllülere göre tepeyi daha az dik olarak tanımladılar.
Vücudun algılarımız üzerindeki etkisi akademik olmaktan çok daha fazlasıdır – büyük durumlarda ciddi sonuçlara sahip olabilir, diye ileri sürüyor Colarado State Üniversitesi’nden Jessica Witt. Bedenlenmenin,  1999’da Amadou Diallo’nun vurulması gibi trajik yanlış anlaşılmaları açıklamaya yardım edip edemeyeceğini merak ediyor. Diallo, cüzdanını açmak için hareket ettiğinde New york polis memurlarının silah çekeceğini sanması üzerine vurularak öldürüldü.

Thinkstock

Araştırmak için, Witt ve bir meslektaşı, lise öğrencilerine farklı nesneler tutan insanların resimlerini gösterdiler ve gördüklerinin bir silah mı yoksa bir ayakkabı ya da cep telefonu gibi doğal bir nesne mi olduğu konusunda hızlı  bir şekilde karar vermelerini istediler.
Katılımcıların kendileri plastik bir oyuncak tabanca ve karşısındaki kişi diğer doğal bir nesne tutarken, karşısındaki kişinin elindeki nesneyi yüzde 30 oranda silah olarak algıladı. Yakınlarda bir silah görmeleri, algılamaları üzerinde hiçbir etki göstermedi.
Witt, “Dünyayı rol kabiliyetimiz doğrultusunda görüyoruz.”,şeklinde sonuçlandırıyor. Aynı nesne “ne yapmaya niyetlendiğimiz ve bu niyetlenilmiş eylemi gerçekleştirebilme yeteneğimize göre farklı görünebilir.”

Farklı Vücutlar, Farklı Düşünceler

Böylesi bulgular akıl almaz bir soruyu doğuruyor: Farklı vücutlar farklı düşünceleri dikte edebilir mi? Bu fikrin üstüne gidilen bir çalışmada, New York New School for Social Research’ten  bilişsel bilim insanı Daniel Casasanto şöyle akıl yürüttü, eğer insanlar fiziksel algılarını ve motor deneyimlerini mental simülasyonlar inşa etmek için kullanırlarsa, ardından çevre ile sistematik olarak farklı yollardan etkileşmemize neden olan fiziki karakteristikler aslında insanları farklı mental yollara düşürmelidir.
Olasılığı test etmek için, Casasanto ve meslektaşları sağ ve sol el kullanan kişilerde konumsal tercihleri test ettiler. Bulgularına göre, insanlar kendilerine sunulan seçeneklerden baskın oldukları tarafı tercih ettiler. Buna “vücut-özgünlüğü hipotezi” adını verdi. Hangi işi tercih edeceğini, hangi ürünü alacağını ya da  hangi uzaylı yaratığın daha güvenilir göründüğü soruları sorulduğunda, sol elliler soldaki tercihleri seçme eğiliminde ve diğerleri de sağdaki tercihleri seçme eğiliminde bulundular.
Diğer bir deneyde, Casasanto’nun takımı sağ-elli çalışma katılımcılarına, hareketsel bir görev yaparken, kendilerini sol ellerini kullanmaya yönelten büyükçe bir eldiven giymelerini istediler. Kısıtlama tercihlerini değiştirdi: hareketsel görevi sol elleriyle tamamladıktan sonra, sol elleriyle sunulan seçenekleri tercih ettiler.
Bedenlenmiş bilişi ispatlayan çalışmalar, düşünceyi tamamen kafa tasının içinde ortaya çıkaran bilgisayar benzeri bir algoritma kümesi şeklinde boyayan geleneksel bilgiye karşı koyacak gibi görünüyor.
O ve Leed’in meslektaşı Andrew Wilson, en karmaşık bilişsel işlemleri bile tedavi edebilen ekosistem-benzeri bir girişimi savunuyor. Beynimizin ve vücudumuzun çevremizle nasıl evrimleştiğinin bir ürünü gibi. Şaşırtıcı çıkarım şudur, vücutlarımız, algı ve hareket doğrultusunda, karmaşık mental hesaplamalara olan ihtiyaçlarını gerçekten değiştirebiliyor.
Uçan bir topu yakalamak zorunda olan bir beyzbol dış saha oyuncusunu ele alın: Doğru zamanda doğru yere nasıl ulaşıyor? Bu soruyu bir hesap makinesiyle, yakalamak için topun uygun yüksekliğe nerede ve ne zaman ulaşacağını, ve sonra oyuncunun başlangıç noktasından o noktaya bir çizgi çekerek, matematik ve fiziği kullanarak çözebilirsiniz. Fakat oyuncu matematik yapmıyor ve düz bir çizgi üzerinde koşmuyor, diyor Golonka.
Yerine, gözlerini topun üzerinde tutar ve topun kavisi ve alçalma yörüngesi doğrultusu ile senkronize olarak hareket eder. Koştukça, kendi hareketi topun bazı hareketini iptal eder ve artık top ona düz bir çizgide gidiyormuş gibi görünür, böylece varış noktasına ulaşır.
Dış saha oyuncusu hesap makinesi kullanma ihtiyacı duymaz.  Sadece, koşma hızı gibi fiziksel işaretlerle birlikte almış olduğu görsel işaretleri proses eder ve görevi halletmek için onları biraraya getirir. Evet, o beynini kullanıyor; fakat gözleri ve bacakları da onun kadar mühimdir.
Bedenlenmiş bilişin açık delilleri şuan büyük hacime sahip. Onun için neler yapılabilir… Pekala, bu çok tartışmaya açık. Lee’nin gözlemlerine göre, düşüncenin vücutsal duyulara ve eyleme bağlı olduğu görüşü henüz geleneksel algı modelini geçmiş değil. Bunun sebebi kısmen, araştırmacıların, şekillendirilmiş etkilerin nasıl ve hangi koşullar altında oluştuğunu açıklayabilecek uyumlu bir teoriden yoksun kalmalarıdır.
Golonka ve Wilson ekosistem-benzeri modellerinin bu birleştirici ağ olmasını umuyorlar. Eğer, düşüncenin sadece beyinde değil aynı zamanda beyin, vücut ve çevre arasında karmaşık bir iletişim içinde meydana geldiği konusunda haklılarsa, bu bilişsel araştırmaları ters düz eder. Fransız filozof Rene Descartes bir keresinde cogito ergo sum: Düşünüyorum, öyleyse varım, demişti.
Bedenlenmiş biliş modeli nispeten farklı bir felsefe öneriyor –Varım, öyleyse düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar

Post Top Ad

Your Ad Spot

Sayfalar