parapsikoloji,kuantum,düsünme,bilim,islam,ilim,tasavvuf gibi konularda iceriklerin paylasıldıgı bir ortam..

test

Son Yazılar

Post Top Ad

Your Ad Spot

28 Ekim 2015 Çarşamba

GERÇEKLİK BİR YORUMDAN İBARETTİR.

ALINTI: http://gulernameste.blogcu.com/gerceklik-bir-yorumdan-ibarettir/551629

                  
Bir gün uykuya dalsan ve rüya görmeye başlasan, seni hiç uyandırmasalar sen yaşadığın, gördügün herşeyi gerçek sanmaya başlarsın...matrix

Uykudayken rüya gerçektir.
Uyanıkken dünya gerçektir.


Uykudayken rüya o kadar gerçektir ki. O anda biri bunun gerçek olmadığını söylese ‘’rüya görüyorsun bu gerçek değil’’ dese asla inanmayız. Gerçeklik sandığımız şey günün belli saatlerinde değişiyorsa,neden uyanıkken gördüklerimizi gerçek kabul ederiz.? Buna ortalama bir insanın vereceği cevap uyurken bilincimizin olmadığı o yüzden gerçekliği ayırt edemediğimiz şeklinde olacaktır.

Peki bilinç nedir?

Bilinç sonradan oluşturduğumuz bir şeydir.
Artık bilim, insanların daha önce görmediği, hiç bilmediği bilinç resminde  yer almayan bir olayı, insanı, nesneyi, göremediğini ispatlamıştır.
Yani ilk gören gözlerimiz değil bilincimizdir. Bilinç görüyor, o resmi tanıyorsa gözlere iletiyor. Bilinç tanımıyorsa göremiyoruz. Atom altı olayları göremeyiz, olasılık dalgalarını, fotosentez olayını. Bu olayları göremiyoruz o zaman gerçek değil deme şansımız da yok. O zaman gerçeklik hakkında  oturup biraz düşünmemiz gerekiyor kanımca.

Bilincimize daha önce kodlanmamış, orada olmayan hiçbir nesneyi göremeyiz.
Gerçekliği hakkında fikir yürütemeyiz.Küçük bir çocuğun eli yanana kadar sobanın sıcak olduğunu bilmemesi gibi.  Kızılderililer Cristof Columun gemileri denizde kendilerine yaklaşırken, onların gemi olduğunu göremediler, çünkü daha önce geminin nasıl bir şeye benzediğini bilmiyorlardı.

Yada daha basit bir örnek vermek gerekirse. Yaşadığınız yer, eviniz. Evinizi düşündüğünüzde evinizin bulunduğu konum, şekli, eşyalar ve en son evdeyken yaşadığınız duyguları  düşünürseniz.  Evinizin gerçekliği bilincinizdedir. Peki orası  eviniz olmasaydı. Eviniz daha önce hiç görmediğiniz bir ülkede  tanımadığınız bir şehirde olsaydı, evinizin yapısı, içindeki eşyalar farklı olsaydı veya aslında doğru soru; ev diye bir kavramdan haberiniz olmasaydı. Size evinizi sorduğumda bana cevap verebilir miydiniz?

İnsanlar şöyle der: ‘’Ben beş duyumla algılamadıkça gerçek olduğuna inanmam’’


Acaba beş duyunuz tüm gerçeklikleri algılama kapasitesine sahip mi? Bunu hiç düşündünüz mü? Bir köpeğin 40.000 Hz.’e kadar algıladığı sesleri sizin kulağınız duyabilir mi? Eğer duyamıyorsa. Bu ses yoktur mu diyeceğiz. Yada burnunuzun almadığı kokular , gerçekte yok mudur? Köpekler renkleri göremezler. Onların gerçekliği, dünyanın siyah beyaz olduğudur. Konuşabilselerdi bizimle renklerin var olmadığı konusunda ateşli bir tartışmaya girebilirlerdi belkide.

Bazı insanlar da şöyle der. ‘’Ben bilimin ispatlamadığı hiçbir şeyin gerçek olduğuna inanmam.’’

Galileo dünyanın   yuvarlak olduğunu söylediğinde aforoz edilmek istenmişti. Galileo bulana kadar, dünya yuvarlak değildi diyebilir miyiz? Şimdilerde ise dünyanın aslında yuvarlak değil, onaltıgen olduğu konuşuluyor. Belki öyledir. Ancak  rasyonel ve lineer düşünmeye alışkın beynimiz, bilim tarafından ispatlanana  kadar gerçekliğini kubul etmeyecektir. Gezegenler keşfedilene  kadar var olduklarını inkar edebilir miyiz? Ya son yıllarda ortaya çıkan kuantum fiziği? Bu örnekleri sonsuza kadar çoğaltmak mümkün.

İnsanlar madde dünyasında yaşıyor.  Hem düşünsel hem pratik anlamda maddeye sıkı sıkıya yapışmış durumdayız. Farklı bir olasılığın varlığını bile düşünmeyi anında inkar ediyoruz. 
Bir cocuğa koşmamasını yoksa hasta olacağını söylediğinizde çok şaşırır, size hayretle bakar, Koşmak ile hastalığın ilişkisini kuramaz. Ona göre koşmak, zıplamak, enerjisini boşaltmak son derece doğaldır. Tekrarlar arttıkça, bilincini bu şeklide programlar ''koştuğumda hasta olurum'' Böylece her koşuşunda hasta olmayı öğrenir. Artık sonuç, nedenden önce gelmeye başlar.  Bilincini bu şekilde sınırlılık ile sınırlamayı öğrenir. Sınırlanmış bu zihinle, sonsuz olasıklara hiçbir şekilde kendini açmaz. Kapalı devre yaşamayı öğrenir.Bana tek bir çocuk gösterebilir misiniz?  toplumun oluşturduğu gerçeklerle hareket eden.  Onlar sevgiyi ve gerçekliği çok net bir biçimde yaşarlar. Siz onlara hayallerinin ,masalların gerçek olmadığını söylediğinizde sizi hayretle  karşılar.
 Bir çocuk doğar; bir çocuk çok açık bir olgudur. Son derece zekidir. Varoluşun gerçek zekasına sahiptir. Ancak biz onun üzerine çullanırız. Gerçeklik sandığımız tüm o şeyleri
onun üzerine yapıştırmaya başlarız. Onda korku yaratmaya başlarız. Siz ona eğitim deyin , siz ona çocuğa hayatla başa çıkma kabiliyeti vermek deyin. Ne derseniz deyin.  O korkusuzdur ama  biz onda korku yaratırız. Bizim doğrularımızla davranmadığı taktirde, sevilmeme, dışlanma korkusu yaratırız. Tanrı korkusu yaratırız.  Bence en vahimi  onu bizden bir şeyler öğrenmek için dünyaya gelmiş bir varlık zannederiz. Bizim ondan öğrenmemiz gereken birşeyler olduğunu hiç düşünmeyiz.  Bir kızılderili sözü vardır; Çocuklar sizin malınız değildir, siz olnarı tanrıdan ödünç aldınız. bunu unutmayın''der.

Bu iyi, bu kötü , bu çirkin, bu güzel, şu durumda böyle davranman doğru olur gibi dayatmalarla onun üzerinde kişilik denen şeyi daha sonraları gerçeklik sanarak yaşamaya başlayacağı saçma sapan değer yargılarını adeta nakış gibi işleriz.  insanlara güvenmemeyi, tanrıdan korkmayı, günahın ne olduğunu hep sizden öğrenir.

Bir düşünün…. savaşta bir kişiyi öldüren adam, kahraman olurken normal hayatta birini öldüren adam katil olur. Buradaki değer yargısı nedir? Kim belirler bunu? Toplum veya ortam mı, zaman mı? bulanık görüşümüz mü, hangisi? Bence hepsi.
Düşünün ……Dünyada binlerde dinsel inanış , binlerce siyasi görüş, milyonlarca toplumsal kural bilmem ne var. Herkes kendi oluşturduğunu gerçek sanıyor. Peki hangisi gerçek? Tüm bu insanlar nasıl olup da kendi gerçeğine dayanarak ,diğerini suçlayabilir, dayatabilir, sömürebilir, dışlayabilir, savaşabilir, öldürebilir.  Bu nasıl derin bir uykudur? Bu uykudan uyanabilecek miyiz?

Peki bilinci tamamen ortadan kaldırabilseydik gerçek sandığımız şeylerden ortada ne kalırdı?

Herşeyi ama her şeyi bir kenara bırakalım bir an…

Aldığımız eğitimleri, ailemizi , alışkanlıklarımızı , sevip, sevmediklerimizi, kişiliğimizi, kimliğimizi, değer yargılarını, toplum kurallarını , kendimizi nasıl göründüğümüzü, kendimiz hakkındaki iyi kötü bütün inançlarımızı, diğer insanlar hakkında düşüncelerimizi, siyasi görüşlerimizi, din kuralarını, davranış şekillerini, güzellik çirkinlik anlayışını , iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu, inançlarımızı , tabularımızı. Aklınıza ne gelirse, hepsini…hepsini... Düşünün ki....Hiçbirini hatırlamıyorsunuz. Hepsi beyninizden bir anda silinip gitmiş.

Kulağa korkutucu geliyor değimli? O zaman benden geriye ne kalır…? Yıllar boyunca oluşturduğum her şey bir anda yok mu olacak? Kabuklarımızı kıramayız, bunun olmasına izin veremeyiz. Bunlar olmadığında geriye ne kalacağını söyeyeyim size. Gerçek özümüz, Ben olmayan her şey, Tanrı tohumu, Bebeğin masumiyeti, BİRLİK ve HİÇLİK. Bir gün bu duruma ulaşırsam eğer, daha net bir şekilde açıklayabilirim.
Belki de o gün, konuşma gereği bile duymam, elini tutarım ve farkındalık bir anda karşıya geçiverir:)  

Aslında tüm bunları daha sonraya bırakıp, şimdide kalarak, farkındalığımızı anda tutarak.... hemen şu anda  bir başlangıç noktası oluşturabiliriz.  
Tek gerçek şimdi ve şu anda var olduğumuzdur.….. Tek gerçek şimdidedir…………  
Her zaman şimdide kal. Varoluşun en güzel deneyimlerinden biri, ışıldayan bir bilmeme durumunda olmaktır. Küçük bir bebek gibi. O bilmez. O sadece o varoluşun gerçekliğini bilir. O bilmeme durumunda olduğun zaman açıksındır. Doğrular yanlışlar yoktur. İllüzyon yoktur... O zaman tek gerçeğin varoluş olduğunu anımsayacaksın.
O zaman aydınlanma yolundasın... 


 Güler Kahraman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar

Post Top Ad

Your Ad Spot

Sayfalar