parapsikoloji,kuantum,düsünme,bilim,islam,ilim,tasavvuf gibi konularda iceriklerin paylasıldıgı bir ortam..

test

Son Yazılar

Post Top Ad

Your Ad Spot

25 Ocak 2016 Pazartesi

5 Duyu Ötesi Gerçekler

Batılı bilim adamları, bugün ulaştıkları son noktada, fizikten, “teorik fiziğe” dönmek zorunda kalmışlardır. Deneye dayanan bilim, bugün artık teorik fizik olarak yaşamını devam ettirmek zorunda kalmıştır varlığın orijinini keşfetme sahasında!
“Madde” anlayışı günümüz fizik anlayışında varlığını tümüyle yitirmiş, yapı taşı olmaktan çıkmış, yapıda algılanan taş noktasına inmiştir!
Geri kalmış ülkelerin insanları, maddeyi esas alan bir fizik ve DİN anlayışındayken; bilimsel gelişmeleri yakından takip eden kişiler teorik fizik ve “spiritüel din” anlayışına ulaşmışlardır.
Ulaşılan “spiritüel DİN” anlayışı ise, yeni bir şey olmayıp, 1400 küsur sene evvel Allâh Rasûlü muhteşem insan Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın açıklayıp; O’nun yolundan giden evliyaullâhın yaşadığı, tasavvuf adı altında mecazlarla, işaretlerle anlatılmaya çalışılmış“DİN” gerçeğidir.
1400 küsur yıl önce Mekke’den doğmuş ilim güneşi, bugün Batı’dan bilimsel doğuşa başlayarak, Kurân’ın ve Allâh Rasûlü’nün verilerini teyit etmekte ve insanlığa altın çağın müjdesini vermektedir.
Yeni çağ, Kur’ân bilgisinin bilimle deşifre edileceği çağ olarak insanlıkta yerini alacaktır.
Evet, gelelim “Esmâ mertebesi” tanımlamasının işaret ettiği realiteye…
Önce fark edelim ki…
Beş duyu ile önünü görmeye çalışan insanlık, sanki yerden göğe uzanan metrelerce uzunlukta bir çelik duvarın önünde durmakta; jilet kalınlığı kadar bir alandan, duvarın arkasını görmeye çalışmaktadır!
Bilimin algı kaynağı gözün görme sınırları, santimetrenin on binde dördü ile yedisi arasıdır. Santimetrenin üssü eksi 35’lerden (1-35cm) başlayan dalga boylarından kilometrelerce uzunluktaki dalga okyanusu içinde gözden beyne giden dalga boyları, okyanustan bir zerre bile değildir.
İnsanlığın evrenden algıladıklarının tamamı %4’tür günümüz bilimine göre… Geri kalan %96 ise bize karanlıktır. Hesaplamalara göre bunun %60 küsuru dark (karanlık) enerji ve %30 küsuru da dark (karanlık) madde… Uyarayım; burada kullanılan “madde” kelimesini beş duyu ile algıladığınız madde ile karıştırmayın… İsim benzerliği olaydaki… Gerçekte, sizin algıladığınızı sandığınız gibi bir madde hiçbir zaman var olmadı!
Evet, tüm bilimsel tespitler, bu göz kökenli algılanan verilere göredir…
Oysa, beyin, orijini itibarıyla nedir? Et mi?.. Biyokimya mı? Biyoelektrik mi? “Bileşik atomik evrensel kitle”de bir bölüm mü?.. Ya da ne?..
On bir boyutlu evren modelini ortaya koyan string teorisi, bazılarının “state” dediği, bizim “data” kelimesini kullandığımız salt “bilgi”nin kendi içindeki dönüşümünden başka bir şey değildir.
String hareketleriyle açığa çıkan her şey, “data”daki Allâh isimleriyle işaret edilen özelliklerin (bilgi) oluşturduğu “sanal” (virtual) gerçekliktir.
Bu sanal-virtual gerçeklik, “Allâh” isimlerinin işaret ettiği özellikler dolayısıyla, birbirini oluşturan algılama katmanlarıyla, beyin dediğimiz yapıyı ve insan algılamalarını meydana getirirken; biyolojik anlamda beyni olmayan, evrendeki sayısız varlıklarda dahi sanal-virtual“beyin”lerle, sayısız algılama türlerini meydana getirmektedir.
“Görünmez varlıklar vücudunuzda gezer farkında olmazsınız” uyarısını yapanlar, insan bedeninin diğer dalga yapılı varlıklar için belki de top sahası kadar geniş dolaşma alanı olduğuna, insan bedeninin boşluklardan ibaret olduğuna dikkat çekmişlerdi.


Gerek insandaki biyolojik beyin ve gerekse dalga okyanusundaki sayısız canlılarda var olan sanal-virtual beyinler dahi, gerçekte “data”nın sanal çıktılarıdır. Esmâ mertebesinin, âlemlerini seyridir.
Enerji, ilâhî kudretin algılanışının günümüzdeki adıdır!
“Data”, yani salt “bilgi”, tüm anlam ve kavramların anası-aslı, fakat bir anlama bürünmemiş hâli, ilâhî ilmin ilk zuhurudur. Bu, ilk ve tek tecellidir. Hayatın kaynağı olmasına işaretle RUH veya “Ruh-u Â’zâm” adı verilmiştir. İhtiva ettiği “ilmi ilâhî” itibarıyla “Akl-ı evvel”denilmiştir. “Allâh önce aklı yarattı” işareti bu noktayadır.
“Melekût” boyutu, bu sanal seyir boyutunun varlığıdır! Bu boyutun anlamları, evren içre evrenleri ve varlıklarını meydana getirirler; algılayana göre var olan bedenleriyle… “Akl-ı küll” ve “Nefs-i küll” tanımlamaları buradaki iki özelliğe işaret eder. Burada, anlamlar belirginlik kazanmıştır evren içre evrenler sûretinde. “Esmâ mertebesi”nin tenezzülü ile bu boyut meydana gelmiştir.
Hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, semi, basar vasıfları, “Esmâ mertebesi” dediğimiz salt “data” veya “bilgi”nin varlığını oluşturandır! “Nokta” bunların tümünü kapsayan tekil yapıdır!
Bu isimler, aynı şeydeki yedi ana vasfa işaret eder ki, bunun sonucu da “Tekvin”dir! Böylece Esmâ özellikleri açığa çıkar ve “kevn” meydana gelir… Yani, âlem içre âlemler, evren içre evrenler!
Burada algılayan esastır! Algılayana göre, algılananlar oluşur!
Algılayan?
Algılama, “birim”dir!
“Birim”, algılamayla hayat bulur. Bu algılama da, reaksiyonu oluşturur ve böylece birim varoluşunun amacına kulluk etmiş olur. Bize “iyyake na’budu” her namazda “OKU”tulurken, yapacağımız mi’râc ile bu gerçeği hissetmemiz istenmiştir, kanaatimce.
“Siz onların zikrini anlayamazsınız” hükmü, bu boyutsal derinlikte var olan birimler ve yerine getirdikleri “kulluk” dolayısıyladır. Kişi, kendi varlığındaki “birim”lerden, evren içre evrenlerde yer alan sayısız “birim”lere kadar, hiçbirinin “kulluğu”nun neden, nerede, nasıl olduğunun farkında değildir.
Algılama, “birim”in hakikatindeki “Esmâ özellikleri”nden kaynaklanır. “Esmâ mertebesi” denince, sayısız özellikleri olan tek bir yapıdan söz edilmektedir. Bundaki çeşitli özellikler, sayısız birimleri yaratmakta ve onlara sayısız özellikler bahşetmektedir kendi varlığıyla.
“Her an yeni bir şan alması”, bu tekilliğin, tek kare resmin her an yeni bir görüntüsü olarak kabul edilmekte… Bu da, âlemlerin her an var olup daha sonra yok olması olarak nitelenmektedir.
“Allâh” adıyla işaret edilen, Zât’ı itibarıyla, Esmâ mertebesi olarak açığa çıkardığı “NOKTA” denilen âlem içre âlemler algılamasının getirisinden “ĞANİYY”dir! Lütfen bunu iyi anlayalım.
Umarım, bu yazılarım bazılarınızdaki, “insan gibi düşünen, gökyüzünden bizi seyreden, namaza durunca huzuruna çıkılan; gökten aracılarla kitaplar yollayıp emirler yağdıran tanrı baba anlayışı”nı ortadan kaldırıp; Hazreti Muhammed (aleyhisselâm)’ın “Allâh” ismiyle işaret ettiğine yönlendirir… Allâh Rasûlü’nü de, sevgili peygamberimiz kabulünden çıkarıp “Hakikat-i Muhammedî”nin insanlık âlemindeki muhteşem açığa çıkışını fark etmeye bizi yönlendirir…
İnsan gibi düşünen tanrı sanısından, “Allâh ahlâkıyla ahlâklanın” anlayışına ulaşmak için, “Allâh” adıyla neye işaret ediliyor, önce bunu anlamak zorunludur!
Kurân’daki çeşitli sırlara işaret eden âyetleri önce fark etmek; sonra da üzerlerinde derin düşünmek, çok farklı değerlendirmeler getirir insana… İnşâAllâh bir gün buna da sıra gelir.

20 Ocak 2007


Kaynak: http://ahmedhulusi.org/tr/kitap/yenilen/kuran-ve-yeni-cag/beyin-05#ixzz3yFvnzDM3 
Follow us: @AhmedHulusi on Twitter | AhmedHulusi on Facebook

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar

Post Top Ad

Your Ad Spot

Sayfalar